Modern teozofi de; İlahi Öz; ruhun ve canın doğası hakkında kadim teozofinin düşündüğü gibi düşünmektedir: Aryenlerin popüler *Diu’su, (*Tanrı), (Ari, Sanskritçe bir kelime olup asil, değerli, güvenilir anlamına gelir ve sonradan Hindistan’a, İran’a ve Avrupa’ya göç etmiş olan Orta Asya’nın kadim halkına verilen addır) Kaldeliler’in Lao’suyla özdeştir ve hatta eğitimsizlerin Jüpiteri ve Romalıların filozofları ile birlikte Samiriye'lilerin Yahve’si ile, Normanların Tiv’i veya Tiusco’su,*Britonların (*eski zamanlarda Britanya adasının güneyini istila eden Keltlerden biri) Duw’u ve Trakyalılar’ın Zeus’u ile de aynı şekilde özdeştir
İster Yunan Pisagor’u kabul edelim, ister Kaldeli Kabalistleri veya Aryen felsefesin; Mutlak Öz’e, Bir ve Her şey Olan’a göre yukarıdaki kavramların her biri bizleri saf ve mutlak Teozofi’ye götürebilmektedir. Öyleyse “bir vahye dayanmayan ama kendi zemininde bir ilham sahibi” olarak bir Tanrı teorisine sahip olan her teozof yukarıdaki tanımlamalardan herhangi birini kabul edebilir ya da bu dinlerden herhangi birinin mensubu olabilir ve yine de teozofinin mutlak sınırları içinde kalabilir.
Teozofi için Tanrıya olan inanç, “Tüm” olarak, bütün varoluşun kaynağı olarak, hiçbirşeyin kapsamına dahil olmayan ve bilinemeyen, evrenin kendisinden tezahür ettiği sonsuzluğa olan inançtır ve bazılarının tercih ettiği gibi “O” demek de onu bir insani, hatta cinsel bir kimlik vererek insanlaştırmaktır ki bu O’na yapılan bir hakarettir.
Teozofinin kaba bir materyalizasyondan çekindiği doğrudur, teozofi kendi içine çekilmiş bir sonsuzlukta Tanrı ruhunun bir şey istemediğini ve yaratmadığını, ama Büyük Merkez’den yayılan, tüm görünür ve görünmeyen şeyleri yaratan sonsuz parlaklığın kendi içinde yaratıcı ve tezahür ettirici, Yunanlıların Makrokozmos, Kabalistlerin Tikkun veya Adam Kadmon’un Arşetip Adam, Aryenlerin Purusha, “Tezahür Etmiş Brahma” veya “İlahi Eril” adını verdikleri gücü barındıran bir ışın olduğuna inanmayı tercih etmektedir. Teozofi aynı zamanda Anastasis’e veya sürekli varoluşa inanmaktadır ve ruh göçüne (tekamül) veya ruhta belirgin felsefi prensiplerle açıklanabilen ve savunulabilen bir dizi değişime de, yalnızca Vedantinlerin *Paramatma’sı (*aşkın, yüksek ruh) ile *Jivatma’sı (*şuurlu ruh) arasında bir ayrım yaparak inanmaktadır.
Teozofiyi tam olarak tanımlamak için, onu tüm yönleriyle ele almamız gerekir. İçsel dünya, nüfuz edilmesi mümkün olmayan bir karanlıkla herkesten saklanmış değildir. *Theosophia (*Tanrı) bilgisi ile kazanılan yüksek sezgi, zihni veya şekli, dünyadan o şekli olmayan ruha taşımış ve insan zaman zaman her çağda ve her ülkede bir şeyleri içsel veya görünmez dünyada algılayabilmiştir. Böylelikle, Hindu *zahitleri (*dünya nimetlerinden kendini çeken kişi) “Samadhi” veya “Dhvan Yog Samadhi”, Yeni Platoncuların ruhsal aydınlanması, Roz-Kruvacıların ya da Ateş Filozoflarının yıldızlara ulaşan ruhları ve hatta mistiklerin vecd halinde yaşadıkları trans hali ve modern mesmeristler ile spiritüalistler, her ne kadar farklı tezahür etmiş de olsalar, doğaları itibariyle özdeştirler. İnsanın yüksek benliğine ilişkin araştırmalar, sıklıkla olduğu kadar yanlış da yorumlanarak bireysel bir Tanrı ile kişisel bir iletişim olarak yorumlanmaktadır ve bu, her mistiğin peşine düştüğü bir konu olduğu gibi, bunun gerçeklik olasılığına olan inanç, insanın yaratılışı ile başlamakta, her halkın buna farklı bir isim verdiği görülmektedir.
“ *Tefekkür (*derin düşünce), kişisel bilgi ve zihinsel disiplin ile ruh, ebedi gerçekliğin, iyiliğin ve güzelliğin görüntüsüne sahip olabilir; bütün bu nitelikler “Tanrı’nın Görüntüsünü” ifade etmektedir ve bu *epoptei’dir” demiştir Yunanlılar. (*Elözis İnisiyasyonunda en yüksek mertebe, durugörü vasıtasıyla sırlara erişme safhası)
“Kişinin ruhunu Evren Ruhu’yla birleştirmesi” demektedir Porphyry, “mükemmelen arınmış bir zihni gerektirir”. Derin düşünce, mükemmelen saflaşma hali ve bedensel arınmışlıkla buna daha çok yaklaşabilmemiz mümkündür ve bu hal içinde gerçek bilgiye ve harika bir iç görüye ulaşabiliriz.
Dolayısıyla, kendisi için hayat ve ölümün tüm problemlerini çözme gücü isteyen Ari Mistiği, bir zamanlar *Atman (*özben ya da ruh) aracılığıyla bedeninden bağımsız olarak hareket edebilme gücüne sahipti ve Yunanlılar da *Thesmophoria (*Demeter kültünün temel ifadesi) Sırları’nın sembolik aynasıylabirlikte *Atmu’nun (*Gizli olan veya Tanrı), ya da insan ruhunun arayışına girmişlerdir.
Bunun sonucudur ki günümüzün spiritüalistleri ruhların gücüne ya da bedensiz varlıkların ruhlarına, bu varlıkların dünya üzerinde sevdikleri kişilerle görünür ve hissedilir biçimde ilişki kurabileceklerine inanmaktadır. Ayrıca bütün bu Ari Yoginleri, Yunan Filozofları ve modern spiritüalistler bu olasılığı, bedenlenmiş ruhla onun gerçekte bedenlenmemiş olan ruhunun (gerçek varlık) ne Evrensel Ruh’tan ne de diğer ruhlardan mekanla ayrılmış olmadıkları, yalnızca nitelikleriyle farklılaştıkları temeline dayanarak onaylamaktadırlar, zira uçsuz bucaksız evrende sınırlamalar olamaz. Pataniali Yogileri de böyle düşünüyorlardı ve onları izleyen Plotinus, Porphyry ve Neo-Platoncular da hayat süreçleri içinde *vecd halindeyken (*özellikle mistik, ezoterik ve tasavvufi çalışmalarda deneyimlenmesi amaç edinilen bir tür trans hali) Tanrı’ya bağlandıklarını ya da daha çok onunla bir olduklarını öne sürmüşlerdir. Bu düşünce, Evrensel Ruh’la olan uygulaması bakımından yanlış gibi görünebilir ki pek çok filozof tarafından da tamamen asılsız olduğu iddia edilmiştir. *Theodidaktoi’de (*Tanrı düşüncesi, Tanrı’dan öğrenilenler), aksi ispat edilebilen tek unsur, bu koyu mistisizm felsefesindeki karanlık nokta, duyular dışı algılama başlığı altında vecd halinde deneyimlenen bir aydınlanmayı da benimsemiş olmasıdır.*Isyara’yla (*Hinduizmde "Baş Tanrı" niteliğini taşıyan bir tanrı) yüzyüze görüşme yeteneğini sürdüren Yoginlerde ise, bu düşünce *Kapila’nın (*Vedik bilge) katı mantığı tarafından kapı dışarı edilmişti.
İskenderiyeli Teozoflar kendi içlerinde çıraklar, inisiyeler ve üstatlar veya kahinler olarak ayrılırken kuralları ise, Herodot’a göre Hindistan’dan getirilen kadim Orfe Sırları’ndan alıntıydı. Ammonius, şakirtlerinin yüksek sırları kimseye anlatmamalarını onlara yemin ettirerek sağlıyordu, ancak ezoterik*hyponoia’ya (*mitlerin gizli anlamları) göre tam olarak inisiye olmuş ve çok değerli olup tanrılara, meleklere ve bedensiz varlıklara saygı göstermeyi öğrendikleri kesin olanlar bu zorunluluğa tabi değildi.
“Tanrılar vardır, ama onlar eğitimsiz çoğunluğun zannettiği gibi * hoi polloi (* Antik Yunan'da 'sıradan halk' anlamına gelen kavram) değildir” demektedir Epicurus. O, çoğunluğun tapındığı tanrıların varlığını inkar eden bir ateist değildi, daha çok çoğunluğun düşüncelerini bu tanrılara bağlayanlar gibiydi. Aristoteles ise kendi zamanı geldiğinde, “tanrılar olarak sembolize edilen ve tüm doğaya nüfuz eden İlahi Öz’ün ilk prensipler olduğunu” açıklamıştır.
Plotinus ve “Tanrı düşüncesinin” şakirdi olan Ammonius, gizli *gnosisin (*mistik bilgi ve anlayış) ya da Teozofi bilgisinin üç derecesinin olduğunu söylemektedir; düşünce, bilim ve aydınlanma.
“Bunlardan ilkinin vasıtası ya da enstrümanı duyu ya da anlayış, ikincisininki *diyalektik(*Karşıtlıkları kullanarak gerçekleştirilen akıl yürütme biçimi) üçüncüsünün esntrümanı ise sezgidir. Sonuncusu için mantık ikinci derece önemlidir; bilinen nesneyle zihnin özdeşleşmesi sonucunda bulunan “mutlak bilgi”dir. Teozofi, mutlak psikoloji bilimidir; bu da şu demektir; doğal, hiçbir uygulamaya maruz kalmamış bir medyomlukla ilişkilidir, zira fizikteki bir Tyndall olayının bilgisinin de bir fizik öğrencisinin aklına yatması gibi. Bu, insanda doğrudan bir görü sağlar ve Schelling bunu “kişideki özne ve nesne kimliklerinin fark edilmesi” olarak tanımlamaktadır, böylece hyponoia bilgisinin etkisiyle kişi ilahi düşünceler üretir, her şeyi gerçekte oldukları gibi görür ve nihayet “Dünya Ruhu’nun bir alıcısı haline gelir” ve Emerson’a ait şu ifadeyi kullanır; “ ben kusurlu olan, kendi Mükemmelime tapıyorum ”
Emerson bu ifadeyi harikulade makalesi Over-Soul’da (Ruhun Ötesinde) kullanmıştır. Teozofi, bu psikolojik ya da ruhsal saptama bir yana, bilim ve sanatın her branşını geliştirmiştir. İnsan, doğanın ezoterik ilahi sembollerinin gerçek anlamları konusunda cahil olmasının yanı sıra, kendi ruhunun güçleri konusunda da yanlış hesaplamalara yönelme eğilimindedir ve daha yüksek, göksel, pozitif varlıklarla (Platon Okulu’nun teürjistlerine göre tanrılar) ruhsal ve zihinsel olarak bağlantı kurmak yerine, şuursuz olarak insanlığın etrafında pusuda bekleyen kötü, karanlık güçleri (insanların işlediği sonu gelmez suçlar ve ahlaksızlıklar) çağıracak ve böylelikle de *theugia’dan (*ak maji) *goetia’ya (*kara maji, büyücülük) düşecektir. Yine de, ne ak ne de kara maji, batıl inançların bu terimlerden anladığı anlamı içermemektedir. *Süleyman’ın anahtarını temel alarak (*ünlü bir maji kitabı) ruhları yükseltmek olasılığı, batıl inancın ve cahilliğin yüksekliğidir. Eylemlerin ve düşüncelerin saflığıbizleri tanrılarla iletişim kurmaya yükseltebilir ve amacımıza ulaşmamızı sağlayabilir.
Ne Zerdüşt, ne Buda, ne Orfe, ne Pisagor, ne Konfiçyüs, ne Sokrates ne de Ammonius Saccas hiçbir şeyi yazmaya kalkmamıştır ki bu da dikkat çekicidir. Bunun nedeniyse açıktır. Teozofi iki uçlu bir silahtır ve cahil ya da bencil olanlar için uygun değildir. Her kadim felsefe gibi çağdaşları arasında kendi kitlesine sahip olmakla birlikte öğrencilerinin sayısı az olmakla birlikte çok çeşitli düşünce ve gruplaşmaları barındırmaktadır. “Tamamen teorik çalışarak ve hiçbir okul kurmadan felsefe üzerinde sessiz bir etki oluşturmuşlardır ve şüphesiz, zaman geldiğinde böylelikle sessizce öne sürülen pek çok fikir yine de insan düşüncesine yeni yönler verebilecektir.
6 Ağustos 2018 Pazartesi
Modern Teozofi..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder