7 Ağustos 2018 Salı

Dünya tarihinde krizler

Dünya tarihinde yaşanan ekonomik kriz/darboğazlar genelde savaşlarla sonuçlanmıştır. Bu krizlerin global kabul edilenleri de maalesef iki Dünya savaşı ortaya çıkarmıştır.


Asıl ABD’yi vuran 1907 krizi tarihçilere göre dünyayı savaşa götüren 7 yıllık süreci başlatmıştır. İki dünya savaşı arasındaki ekonomik çöküş süreci ise daha vahimdir. Bu dönemde özellikle Avrupa’da kitleler tepkisel olarak radikal, faşist liderlerin peşine takılmışlardır.


1929’da başlayan ancak 1930’lardan itibaren dünya yüzeyinde etkili olmaya başlayan bu ekonomik bunalım, çok geçmeden devletlerin siyasi yapılarına da sirayet etmiş ve bir takım değişimlere de sebebiyet vermişti. Örneğin, Britanya kendi olağan tek partili yönetim biçiminden ulusal hükümet uygulamasına kayarken, Fransa’da bakanlık krizleri Blum’un Halk Cephesi hükümetinin kurulmasına neden olmuştu. Aynı zamanda toplumsal güvensizliği vurgulamak amacı ile Molsy’in Britanya Faşist Hareketi, Fransız Faşist Cemiyetleri gibi aşırı sağcı ve baskıcı gruplar da ortaya çıkmıştı. Daha da kaygılandırıcı olanı, Avrupa’nın çoğunun diktatörlüğe doğru yönelmesiydi. Daha geniş bir açıdan bakılığında olup bitenler 1922’de Mussolini’yi İtalya’da iktidara getiren şeyin bir tekrarıydı. Tüm sınıflar sınaî ve tarımsal kriz tarafından istikrarsızlaştırılmıştı. Bu sınıflar, parlamenter demokrasilerin hantal işleyişine karşı tahammülsüzlüklerini ortaya koyan aşırı uç partileri desteklemişlerdi. Bu sonuçla yıkılan tarımsal çıkarlar Balkanlar’da sağcı rejimlere arka çıkarken, orta sınıfların ılımlı partilerden uzaklaşması Almanya’da Nazileri iktidara getirmişti.

Bununla beraber, iktisadi sorunlarla baş etmek için alınacak ortak önlemler üzerinde uzlaşmada yaşanan başarısızlık, 1930’lar boyunca siyasal gerginliğin artmasına neden olmuştu. İktisadi kargaşa kısa bir süre içinde uluslar arası karmaşaya neden olmuş ve bu süreç Büyük Bunalım’dan çıkan ve iktisadi yapılarını emperyalist yayılma ve savaş için donatmış olan üç büyük güç tarafından hızlandırılmıştı. Japonya’nın 1931’de Mançurya’yı işgali, Asya kıtasındaki yeni topraklar arayışının mantıksal bir sonucuydu, fakat buna, yeni savaş makineleri için gerekli olan hammadde kaynaklarının sağlanması gibi ek bir amaç yüklenmişti. Bu arada, İtalyan faşizmi yayılmacı bir ideolojiye dönüştürülmüş ve bu 1935 Habeşistan ve 1939 Arnavutluk işgalinin altında yatan asıl nedeni teşkil etmişti. Ayrıca, Hitler’in Dört Yıllık Planı, açıkça Reich’ı 1940 itibariyle savaşa hazır bir hale getirmişti. Neticede, bu gelişmelerin doğal bir sonucu olarak da II. Dünya Savaşı patlak vermişti.


William Rees-Mogg, “Deja-Vu” başlıklı makalesinde, krizlerin altı ortak aşamasını şöyle sıralamıştır:


1) Önemli bir bankanın batması

2) Mevduatların çekilmesi 

3) Maneviyatı bozulan borsanın inişe geçmesi 

4) Elinde nakit bulunanların parayı istiflemesi 

5) Finansal piyasaların usulca sakinleşmesi 

6) Ticaretin yavaşlaması, işsizliğin yaygınlaşması, ekonominin yeniden yapılanması, kısaca finansal krizin reel ekonomiyi vurması.


Acaba bu yazdıklarım size de tanıdık geldi mi? Bugün yaşamakta olduğumuz krizin nasıl sonuçlanacağını merak ediyorum.


Ben ekonomiden fazla anlamam, sadece bir tarih meraklısının penceresinden gördüklerimi yansıttım. Ekonomist arkadaşlarımın yorumlarıyla bu görüntünün daha da netleşeceğini düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder