22 Ağustos 2018 Çarşamba

Dimitri Sostakoviç

13.Nisan.1935’te Galata Rıhtımı’na Franz Mering Vapuru yanaştı. Vapurdan inenler Sovyet Müzik Heyeti’ydi. Atatürk’ün davetlisiydi bu kişiler. Türkiye’de müzik alanında çalışmalar yapacak ve bir dizi konser verecekti. Dünyaca ünlü Piyanist Oborin, David Oistrach ve Bolşoy’un en önemli primadonnası Maria Maksakova da bu heyette bulunuyordu.                                     On kişiyi aşkın bu heyetin içinde de tıfıl, kemik çerçeveli gözlükleri olan, yirmili yaşlarında bir de genç müzisyen vardı. 

Pera Palas’a yerleştiler. 147 numaralı odada bu gözlüklü genç ile Oborin kalıyordu. İstanbul’un ardından Ankara’ya geçtiler. Atatürk ile görüştüler, konserler verdiler. Çok değil bir sene önce 34’te ilk Türk operası Özsoy sahnelenmiş, Atatürk’ün müzik hamlesinden müthiş etkilenmişlerdi. İçlerindeki bu gözlüklü müzisyen 23 Mayıs 1935’te Soviyetskoye İskusstvo gazetesine verdiği mülakatta Atatürk’ün muazzam işler yaptığına ve hayretle Türk müziğinin gelişimine tanıklık ettiğini dile getirmişti. 

Aradan seneler geçer. Gözlüklü delikanlı 7.Senfoni yani Leningrad Kuşatmasını anlattığı bir senfoni besteler. Bestelediği kağıtların üzerinde ise tesadüf o ya “Jorj D. Papajorjiu Yayınevi-Yüksek Kaldırım, İstanbul” yazmaktadır. Bu gözlüklü delikanlı Pera Palas’ta kalırken kırtasiyeden kağıtlar almış seneler sonra da dünyaca tanınacağı 7.senfoniyi işte o kağıtlara karalamıştır. Adı Dimitri Sostakoviç’tir bu gözlüklü delikanlının. 

Tarihler 1942’yi gösterdiğinde de ilginç bir şekilde daha karşımıza çıkar Şostakoviç. Bir hapishanede mahkum bu 7.senfoniyi dinler. Oldukça etkilenir ve bir şiir karalar. Pek beğenmiştir 7.Senfoniyi… 

Hapisten çıktıktan sonra 1959 senesinde İsveç’in başkenti Stockholm’e gider bu şair. Orada bir hafta boyunca konferans verecektir. Bu program kapsamında Dimitri Sostakoviç de İsveç’tedir ve hayranı olduğu Türk şairin yanından bir an olsun ayrılmaz.                                                Şair de zanneder ki gözlüklü, çelimsiz bu kişi onun ayak işlerini yapması için tayin edilmiştir. Bir hafta boyunca şunu al, bu götür, diyerek isteklerini bu gözlüklü kişiye yaptırır. 

Bir hafta sonra vedalaşma vakti gelir. Türk şair bir hafta boyunca kahrını çeken Sostakoviç’e kartını verir ve teşekkür eder. Sostakoviç gülümser o da kartını uzatır üzerinde ‘Sostakoviç’ yazmaktadır. Türk şair şaşırır çünkü hapisteyken 7.senfoniyi dinlemiş, şiir yazarken ilham aldığı bestekârı da tam karşısındadır. Özür diler hemen. Sostakoviç utangaç bir şekilde “Önemi yok, Nazım Bey” der. Evet Türk şair Nazım Hikmet’ten başkası değildir. 

Bugün dünyaca ünlü Rus besteci Sostakoviç’in ölüm yıldönümü. Yıllar sonra İsveç’te bu şekilde yan yana gelmişlerdir. Daha da ilginci ikisi de şu an aynı mezarlıkta Novodevici mezarlığında yatmaktadır.


(Yazar Tolga Aydoğan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder