Bu da Pınar Kaftancıoğlu’ndan (İpek Hanım Çiftliği)
Şarbon, şarbon, şarbon... Mail zincirleri doldu taştı.
Medya okuryazarlığı önemli bir beceri... Biraz araştırma, biraz sorgulama ile öğrenilmesi de çok kolaydır. Öğrenildiğinde de "pek çok şeyi" anlamlandırmak çok çok kolaydır. Bir televizyon kanalı hafta boyu İstanbul'un bilmem ne ilçesi hakkında ortada fol yok yumurta yok iken "İlçeye şu yatırım yapılacak, böyle bir söylenti var, metro gelecek, şu bağlanacak..." diye haberler mi yapıyor? Bunun amacı büyük olasılıkla o medya patronunun o ilçede elden çıkartmaya çalıştığı arazileri olabilir. Ya da iki gazetenin köşe yazarları her gün manşetten birbirine girer, oysa iki gazete de aynı medya grubunundur. Aa, tiraj artırma çabası..?
Şarbon salgını vaveylası... ...ki asla hafife almak niyetim yok; ancak, size de bir zamanların "kuş gribi" olayını anımsatmıyor mu? Hani milyonlarca köy tavuğunun canlı canlı yakıldığı, gömüldüğü günleri filan... Çünkü maazallah, halk sağlığı söz konusu olunca büyüklerimiz hiçbir çabadan kaçınmazlar. O dönemde de önceki yirmi yılın her birinde görülen 3 -5 tavuk kıranı yaşanmış, ancak bu olay öyle abartılmış, öyle abartılmış, öyle ama öyle abartılmıştı ki Anadolu'da tek bir köy tavuğu bırakılmamıştı. O günden beri de tavukçuluk endüstri tekeline girdi. Küçük yetiştirici bitti, gitti.
Şimdi ne olacak..? Küçük besici, et kısmı bir yanda kalsın (döneceğim); son yıllarda üreticiden tüketiciye çiğ süt satışı öyle bir patladı ki endüstri cidden korktu. UHT satışları düştü, düştü, düştü... Şimdi ise tüm yararsızlığına rağmen UHT sütün yıldızı parlayacak, değil mi? Dünyayı okur iken sonuç ilişkisine bakmak hep önemlidir.
Korkutan uzmanlar, sözde veterinerlik fakültesi imzalı sahte elektronik postalar ile başlatılan zincirler, "Bir arkadaşım şurada çalışıyormuş, duymuş..." başlıklı yalan gezdirim mesajları WhatsApp gruplarında, herkeste bir telaş, bir korku. Ey halk, kırmızı etten çok korktunuz artık, değil mi? Size tavuk verelim o zaman! Bakınız, bunca zaman tavuk etine ve UHT süte itiraz ediyordunuz. Şimdi tek çareniz onlar gözüküyor. ...değil mi?
İşte, nokta bu.
Şarbon, Ruam, büyükbaşta verem gibi zoonos hastalıklar bin yıldır Anadolu'da var. İthal ette de ihtimal, var. Başlangıçta yakalanması ancak kandan mümkün. İlerleyen zamanların ise veteriner gözleyerek görebilir. E peki bunların yaşanmaması için bir tedbir var mı? Hem de nasıl var... Hani "öldür ama hakkını yeme" derler ya; büyükbaş bulaşıcı hastalık kontrolü ve aşılaması şu memlekette devletin en ciddi, en disiplinli yaptığı işlerden biridir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu işe fazlasıyla önem verir.
Türkiye'nin hayvancılığında aşıya kayıtlı olmayan tek bir büyükbaş bile olmaz. Olamaz. Çünkü doğumda destek primi, sonrasında da bedelsiz aşı desteği verilmektedir. En ücra dağ köyünde bile hayvan doğum yapar yapmaz sahibi buzağı desteği almak için İlçe Tarım'a bunun kaydını yaptırır. Bankadan destek parasını alır. Aşıyı yine bedelsiz alır ve yaptırır. Karneye işletir. O karne olmadan hayvanı kesime gönderemez, mezbahaya satamaz, bir yerden bir yere nakledemez, hayvan pazarında satamaz. Yasaktır, cezaları çok ağırdır, kimse tüm bu o topa yok yere girmez. Buzağı desteği için de hiçbir hayvancı "Yok, almayayım" demez.
Hayvanlar hastalanır mı? Elbette. Bin tane aşı yaptırdığımız halde bizler nasıl hasta oluyor isek onlar da öyle. Hayvan hastalandığında ne olur..? Sahibi bir panik, bir telaş özel veterinere ya da devlet veterinerine başvurur. Tedavi talep eder. Bu yola başvurmadan öyle cırt diye kesmesi falan filan mümkün değildir. Çünkü olay paradır, olay kazançtır. Bir büyükbaş 11.000 TL - 12.000 TL gibi paralar ile satılır. Bu paralar köylü için "çok çok büyük" paralardır. Bir büyükbaşın dana ise yeterli ağırlığa gelmeden ölmesi, inek ise daha yıllarca süt verecek iken ölmesi sahibi için korkunç bir ekonomik kayıptır. Onu iyi etmeye, etinden para kazanmaya, sütünden yıllarca yararlanmaya çalışacaktır. İşin doğasında bu vardır.
Devlet veterineri zaten devletin veterineri... Özel veteriner de bulaşıcı hastalıktan şüphelenir ise derhal devlet kurumuna haber vermek zorundadır. Aksi davranışta bulunamaz, yine ağır bir cezası vardır. Ayrıca "bir özel veteriner, çalıştığı ilçede İlçe Tarım Müdürlüğü ile neden ters düşmek istesin..?" gibi bir durum vardır.
Velhasıl kelam, eğer tespit var ise besi kapatılır ve besinin bulunduğu köy komple karantinaya alınır. Hayvan giriş - çıkışı yasaklanır. Muhtar yediemindir, çiftlik sahibi tutanak imzalar. Bu tutanağa imza atan her bir kişi, aksi davranışta devlet mührü kırmaktan tutuklanır. Yani kimsenin gözü yemez bu işi. Sonrasında da tedavi protokolleri...
Şarbon vakası senede 300 - 500 gibi bir sayı ile hastanelerde tespit edilir. Genellikle deri şarbonu olarak kayıtlıdır. Tedavisi de bildiğiniz antibiyotik tedavisidir. Bu sene çıkan da bu, yirmi yıldır çıkanın aynısı. E peki bu yaygara neden? Ortada bir önceki seneden farklı bir durum yok iken..?
Hiç bitmeyen bir döngü ile insandan insana, hayvandan insana, hayvandan hayvana yüzlerce hastalık geçer. Ev kedisinden güvercine, fareye, papağana, muhabbet kuşuna kadar tüm hayvanlardan insana hastalık transferi mümkündür. Sayılar oranlandığında denizde damla büyüklüğüdür. Tedaviler bin çeşittir. Her bir sene bir yenisi koparılan kuş gribi, domuz gribi vs vs. hastalıklarından ölenlerin sayısı nezleden ölenlerin sayısının 1000'de 1'i bile değil iken... Öncesini bulamıyorum ama son 20 senede şarbondan ölüm kaydı yok iken... Bu yaygara neden..?
Lütfen sakin olun. Ortada önlenemeyen bir salgın filan yok. Ekstrem, farklı bir sayı da yok. Yok oğlu yok. Sadece beyaz et sektörü ve UHT süt lehine yapılan bir manipülasyon çalışması var. Yediğiniz suşi'den insan vücuduna geçerek sağlığınızı cidden tehlikeye sokabilecek mikro canavarları kapma olasılığınız evinize giren kırmızı etten şarbon alma ihtimalinin bin mislidir. Eti, sucuğu, sosisi iyi pişmiş yemek Anadolu geleceğinde de tercih edilir. Bir dönem çok iyi pişirin, en azından içiniz rahat etsin. "Şarbon pişirmekle de geçmiyor, ölmüyor, yayılıyor, hepimiz öleceğiz" yaygarasını da lütfen gereğinden fazla ciddiye almayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder