Tutankhamun,“Amun`un yaşayan resmi” manasına gelir. Asıl adı Tutankhaton olan bu firavun, MÖ 1333-MÖ 1323 yılları arasında hüküm sürmüş, tebaasının gözünde hem insan hem de bir tanrı olarak algılanmıştır. Aton dinini kuran IV. Amenotep'in oğlu olan Tutanchamun, babası ölünce, başka bir anneden olan yarı kız kardeşi Ankhesenamen ile evlenerek tahta çıkmış, Mısır'ın eski çok tanrılı dinine dönülmesini sağlamıştır. MÖ 1323’teki ani ölümü aynı zamanda Mısır’ın imparatorluk gücünün sonuna geldiğinin ve bir devrin kapandığının habercisi olarak kabul edilir.
Tutankhamun, MÖ1323 yılında bilinmeyen sebeplerden hayatını kaybettiğinde henüz 20 yaşında genç bir firavundu, genç yaştaki sıra dışı ölümünün arkasındaki nedenler bilim dünyasını hala meşgul etmektedir; Tutankhamun’un varisi yoktu, ikiz olduğuna inanılan ve ölü doğan iki kızın mumyaları da onun mezarında bulunmuştur; Beklenmedik bir şekilde vefat etmesi nedeniyle cenaze töreninin apar topar yapıldığı, belki de bir başkası için hazırlanan bir mezara konulduğu düşünülmektedir. Mısır bilimcilerinin detaylı araştırmaları sonucu Tutankhamon’un sol kulağının arkasında zedelenme tespit edilmiş ve bunun Tutankamon’un generali olan Horemheb‘in yönetimi ele geçirmek için Kral Tutankamon’a sert bir cisimle vurup öldürmesinden kaynaklandığı görüşü son zamanlarda ortaya atılmıştır.
26 Kasım 1922’de Arkeolog Howard Carter binlerce yıl önce unutulan o mezara girip bütün zamanların en büyük arkeolojik keşfini yapmıştır ve bu keşif arkeoloji tarihindeki en büyük keşif olarak kabul edilir. Howard Carter mezarı bulduğunda bir dizi dudak uçuklatan cinsten mezar ganimeti de gün yüzüne çıkmış, 5.000’ den fazla sanat eserinden çoğunun ilk günkü gibi orjinal durumu herkesi şaşırtmıştır. Bu, şimdiye kadarki bulunmuş en sağlam kraliyet mezarıydı ve MÖ 14.yüzyılda hüküm süren bir kralın dünyevi yaşamı hakkında eski Mısır bilimcilerine emsalsiz bir bakış açısı sunmasıyla da ayrı bir önem arz etmektedir.
Howard Carter babasının bilimsel dünyadaki bağlantıları sayesinde, henüz on yedi yaşındayken, ilk kez ünlü Mısırbilimci Flinders Petri önderliğinde yapılan arkeolojik bir keşif gezisine katılmış, çeşitli keşif gezilerinde mezar ve tapınak sahnelerini kopyalayarak kendini geliştrimiştir. Böylece eski Mısır sanatını da yakından tanıyan Howard Carter 1899 yılında ”Yukarı Mısır ve dört yıl sonra Aşağı Mısır Anıtlar Genel Müfettişi” olmayı başarmıştır. O zamandan beri Carter’ın hayatı tamamen Nil Vadisi’nin kumlarında gizlenmiş eski eserlerle ilgili çalışmalara adanmıştır. Bilimsel çevrelerde edindiği şöhret, Carter'ın 1899'da toplumda oldukça sağlam bir yer işgal etmesine ve ün kazanmasına zemin hazırlamıştır.
Howard Carter, Tutankhamun’un mezarını keşfettiği gün lahtin ağır kapağını kaldırdığında binlerce yıldır kimsenin görmediği gören ilk insan olmuştur. Mezarın kapısı halatlarla bağlanmış ve mühürlenmiş kilit aradan geçen binlerce yıla rağmen hala sağlamdı. Mezarda bulunan eşsiz eserlerin içinde en muhteşemi Tutankamon’un altın lahdi ve bir tanesi som altından yapılmış gömmeli tabutlardı. Objelerin bir çoğunun üzerinde bulunan firavuna ait isim, mezar sahibinin kimliği konusunda şüpheye yer bırakmıyor, ’Tutankhamun’’ ismine işaret ediyordu. Dünyanın o zamana kadar gördüğü en büyük arkeolojik keşfi gerçekleştirmişlerdi ve her şey değişecekti. Tutankhamon’un mezarının açılışı dünyanın dört bir yanında gazetelere başlık olmuş, halkın hayal gücünü harekete geçirip firavunların hazinelerine ilişkin olarak eşi benzeri görülmeyen bir ilgi dalgası yaratmıştır.
Carter, günlüğüne şunları not etmişti:
“ Çiviler çıkarıldı ve kapak kaldırıldı. Genç kralın oldukça dikkatli sarılmış mumyası ve tanrı Osiris’i temsil eden üzüntülü ama sakin bir yüz ifadesi bulunan altın maske karşımıza çıktı. O kasvetli sessizliğin ortasında, şimdiye kadar sadece ismiyle bilinen Tut.Ankh.Amen’in gençliğini andıran bu yüz bizi geçmişe götürdü. Bu süslü mumyaya bakılacak olursak, kendisi uzun bir genç olmalıydı. Maskenin başörtüsünden ayaklara kadar olan uzunluğu yaklaşık iki metreydi. Altın maskenin boğazına iliştirilmiş ve genç çehresinin güzel bir şekilde işlendiği üç devasa altın & çiniden yapılmış kolyeler, göğüs üzerine birleştirilmiş ellerin arasına yerleştirilmiş kalp şeklinde ve üzerinde hiyeroglif yazısıyla bir şeylerin yazılı olduğu kolye uçları vardı. Mumyanın eline de döven ve asa tutuşturulmuştu. Ellere kadar uzanan bu maskenin altında keten bir örtü, boylamasına ve enlemesine sarılan geniş, esnek ve altın işlemeli bandajlar bulunuyordu. Bu bandajlar, tanrı Nekhbet’in oldukça süslü, altın kaplamalı koruyucu figüründen sarkıyordu. Nekhbet’in bütün vücuda ve kafaya ulaşan kanatları vardı.” (Carter, 1925)
Matruşka bebek gibi iç içe geçmiş bu lahitlerin içinde kralın mumyası vardı. Altından yapılmış maskesi antik Mısır yaratıcılığının simgesi haline gelmiştir ve antik dünyanın gelmiş geçmiş en güzel sanat eserlerinden biri olarak kabul edilir. Carter ve arkadaşlarının girdiği dört odanın ilki olan giriş salonu tek başına, hayal edilemeyecek bir zenginliğe sahip hazineler barındırmaktaydı. Genç firavunun bir sonraki yaşamında ihtiyaç duyabileceği akla gelebilecek her şey mezarının hemen yanı başındaydı ve sonsuza kadar mühürlenmişti. Belki de firavunun zamansız vefatından dolayı olsa gerek hazinelerin büyük bir kısmı rastgele düzenlenmişti: Altı tane parçalarına ayrılmış savaş arabası, çeşitli silah, zırh ve hançerler, çoğu altın kaplamalı olan bir sürü mobilya, iki kraliyet tahtı,sedirler, sandalyeler, dini ritüellerin gerçekleştiği yataklar ve baş dayanakları. paha biçilemez mücevherlerin ve ketenden yapılma kıyafetlerin bulunduğu sandıklar, nadir bulunan parfümlerle dolu şişeler, değerli yağlar ve merhemler, ismini Antik Mısır şehri Canopus’tan alan ve içinde firavunun iç organlarının saklandığı Canopic kavanozların bulunduğu tanrılara adanmış sandıklar, müzik enstrümanları ve yazı araç-gereçleri, lambalar, deve kuşunun tüyünden yapılmış yelpazeler ve tahta üzerinde oynanan oyunlar ve 30 şişe kadar şarap vardı ama hazineler bunlarla da sınırlı değildi: Ayrıca 139 abanoz ağacı, fildişi, gümüş ve altından yapılma bastonlar” da genç firavunun mezarına konan diğer değerli objelerdi. Mezarın dışında ise, tanrı Anubis’in gerçeğe uygun muazzam bir altın kaplama heykeli bulunuyordu.
Ama bir de uyarı vardı ki bu daha sonraları “Tutankhamun’un laneti” olarak anılacaktı. Firavunun lahdinde bulunan hiyeroglif yazılardan birinde şu cümle yer alıyordu:
‘Firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır”.
Tutankamon, bu keşif sayesinde en çok tanınan Mısır krallarından biri haline gelirken aradığı ölümsüzlüğe de bir anlamda kavuşmuştur. Mezar odasında buluna maskesi eski bir uygarlığın kalıntıları arasında şimdiye kadar çıkartılan en mükemmel insan yapısı nesnelerden biri olarak kabul edilir.
Tutankhamon mezarının bulunuşu Carter’ın çabalarına değmiştir. Howard Carter yaşamı boyunca ne İngiltere’den ne de Mısır’dan eşsiz başarısının tanındığını belirten bir nişane alamadan 1939 Mart’ında ölmüştür. Cenazesine katılım çok az oldu ancak onun keşfettiği Tutankhamon’un mezarı gelmiş geçmiş en ünlü arkeolojik keşif olarak unvanını korumaktadır.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder