18 Mayıs 2010 Salı

Zülfü Livaneli´nin Baykalın yediği haltlar hakkındaki köşe yazısı

Zülfü Livaneli´nin köşe yazısı

 

 Deniz Bey , o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!

 Seçimler öncesi CHP ' ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime

 gömerek sustum , bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey

 yazmayacağım.

 Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum.

 Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım.

 Bunu bir borç olarak görüyorum:

 

 Deniz Bey lütfen hatırlayın:

 19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet

 Sevigen'in evindeydik.

 Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.

 Abdullah Gül Başbakandı , Tayyip Erdoğan'ın ise Meclis'e girme umudu

 kalmamıştı.

 Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce , Tayyip Erdoğan'ın "milletvekili olmadan

 başbakan olma" önerisini reddetmişti.

 Türkiye'nin kaderi o akşam o evde değişti , çünkü siz "Tayyip Erdoğan

 başbakan olacak!" diye tutturdunuz.

 Sizi "Çok tehlikeli bir oyun bu!" diye uyaran parti dışından önemli

 şahsiyetlere kızdınız,

 "Hayır!" dediniz "İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz.."

 Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim:

 "Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün tarikatların birleşerek Erbakan'ın

 yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika, Avrupa desteği de var.

 Program Türkiye'yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz

 gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi

 hayatını bitirecek."

 İki ay dayanamaz iddianızı, "görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz,

 ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar. ." tezine oturttunuz.

 

 Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize

 yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana

 muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek yetiyordu.

 Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.

 

 O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan'la seçim öncesinde Beylerbeyi ' nde gizlice

 buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.

 

 Bu gecenin tanıkları var : Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent

 Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.

 

 Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin

 doğru olduğunu açıklar.

 

 Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu

 bilir. Siz de bilirsiniz.

 Tartışmanın sonunda dediniz ki:

 

 "Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra çıkarıp bakalım.

 

 Ama rötuş yapmadan.... .!

 Hangimiz haklı çıkmışız?"

 

 Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz

 Bey.

 

 Ve düşünün; Meclis grubunda :

 "Erdoğan'ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum.Var mı itirazı olan!"

 

 diye bas bas bağırmanıza değdi mi?

 

 Erdoğan' la Beylerbeyi 'nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları

 hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi?

 (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)

 

 Başbakan olmak, elbette Erdoğan'ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için

 olağanüstü çaba harcamak CHP'nin birinci görevi değildir. Üstelik

 dokunulmazlık kaldırılmadan.

 

 Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa'yı değiştirip, grubu

 baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan'ı meclise sokmak ve

 dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde

 birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu.

 

 Size o gün söylediğim gibi, Türkiye'nin kaderini değiştirdiniz.

 

 Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin.

 

 "Öyle değildi. Böyle konuşmadık." deyin.

 

 Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr

 edin.

 

 Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.

 

 Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya

 kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim.

 

 Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma

 huyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.

 

 Tayyip Erdoğan ' ın yüzde 34 oyla meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin

 manivelası oldunuz.

 

 Daha önce Refah Partisi'nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları

 bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti. .

 

 Tayyip Erdoğan ' ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek ' lerin

 en büyük şansı sizdiniz.

 

 CHP ' nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.

 

 Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza

 rağmen partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta

 ısrarlı oldunuz.

 

 Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş,

 Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla

 el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski MHP'l ileri, eski

 ANAP'lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine çıkarmakta

 ısrar ettiniz.

 

 Size defalarca "Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!" dememize

 rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.

 

 Sağcıları ve sekreterinizi Meclis'e sokarken, İsmet Paşa'nın Avrupa

 Konseyi'nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün

 Bilgehan'ı Meclis dışında bıraktınız.

 

 İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı

 çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum

 ortada.

 

 Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz

 yürekli sosyal demokratlara.

 

 Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de.

  

 

 Bad-el harab-ül Basra !

 

 Zülfü LİVANELİ

13 Mayıs 2010 Perşembe

Bektaşi kimdir?

    BEKTAŞİ Bektaşi, Nasrettin Hoca gibi, bir tek birey değildir. Bektaşi, bir halkın felsefesinin, yaşantısının, imecesinin tek bir kişide simgelenmesidir. Bektaşi fıkralarını oluşturan ana unsur, Bektaşi'nin almadığı abdesti, kılmadığı namazı, tutmadığı orucu, içtiği içkisidir. Ve yapmadığı ibadetlerin, içtiği içkinin derdi sofuları almış, Baba Erenler ise ince zekası ile sofulara cevap yetiştirmekle meşguldür. Fıkraların büyük çoğunluğu böyle doğmuştur. Baba Erenler, inançsız değildir.Onun yerdiği, dinin biçimci anlayışıdır. Hurafelere inanmaz, inancının sorgulanmasından hoşlanmaz, inancı gösteriş vasıtası yapanlardan hazzetmez, Bektaşi'nin garezi dine değil, dini zorlaştırana ve korku unsuru, gösteriş unsuru yapanadır. Hele ki imanının hesabını soranın vay haline! Birçok Bektaşi fıkrasında kadı vardır. Kadı ile Bektaşi'nin yıldızları bir türlü barışmaz. Dini vecibelerini yerini getirmemek suçuyla(!) sık sık kadının karşısına çıkan Bektaşi, nüktedan cevaplarıyla kadıyı nakavt eder.

 Bektaşi'yi, üzerinde rakı şişesiyle yakalayınca "ramazan günü rakı içiyor"diyerek kadının karşısına çıkartırlar. Bektaşi yemini billah etmektedir: -"Kadı efendi vallahi içmiyordum, sadece üzerimde taşıyordum, sorun bakalım içerken görmüşler mi?" diye direnirse de ne kadıyı nede yanındakileri ikna edemez. Kadı son olarak kesin bir dille; -"Üzerinde taşıyorsan mutlaka içiyorsundur da" demiş. Bunun üzerine Bektaşi: "Kadı hazretleri, eğer içmeden taşımak suç ise, sizde zina aleti taşıyorsunuz, sizin masum olduğunuz ne malum." der.

Bektaşi, her ne olursa "Allah'tan" dermiş.Bir gün külhanbeyin biri, bu Bektaşi'nin ensesine, sultani bir sille aşketmiş. Bektaşi arkasına dönünce külhanbeyi ; -Baba efendi, ne bakıyorsun, Allah'tan, demiş. Bektaşi hiç düşünmeden şöyle seslenmiş : -Doğru be imanım! Ben de Allah'tan olduğunu biliyorum ama, hangi pezevengin eliyle yaptırdığını merak ettim de, ona bakıyorum.

Dostlarının baskılarına dayanamayan Baba Erenler, camiye gitmiş, hocanın vaazını dinliyordu.Hoca, içkinin kötülüğünü anlatmak için aklına ne geliyorsa söylüyordu.Bir ara şöyle dedi : -Bir eşeğin önüne, bir kova su ile bir kova şarap koysanız, hangisin içer? Elbette ki su içer. Peki eşek niçin şarabı içmez? Bektaşi dayanamayıp seslendi : -Neden olacak, eşekliğinden...

Bektaşi'nin birini ramazanda içki içtiği için yaka paça kadıya götürürler.Çakırkeyif Bektaşi'yi görür görmez kadı : -Behey kafir!Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı.Utanmıyor musun? Bilmiyor musun haram olduğunu?, der. -Sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır, diye karşılık verir Bektaşi. Kadı : -Bunun içine pamuk katarlar. Bektaşi : -Dünyada doğru adam mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar...

Hocanın biri Ramazanda ; -Ey ümmeti Muhammed!Şarap içmek kesinlikle haramdır.Sakın içmeyiniz! İçenlerin boyunlarına yarın ahirette, içtikleri şarap şişeleri asılarak, mahşer halkına haftalarca teşhir edileceklerdir,diye vaaz veriyormuş. Dinleyenlerin arasında bulunan Bektaşi sormuş : -Hoca efendi!Şişeler dolu mu asılacak, boş mu? Hoca "Boş" dese, cezanın hafifleyeceğini düşünerek : -Hayır! Hiç boş olur mu? Dolu olacak, demiş. Bektaşi, gülerek şöyle bağırmış : -Desene hocam! Cennette de, ya hey!

Avcı Sultan Mehmet bir gün adamlarıyla beraber akşama kadar bir keklik bile vuramaz. Bunun sebebini de, sabahleyin gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar.Solaklara seslenir.Saraydan cıkarken, şu şu tipte, sivri külahlı, sırtı kambur birinin önünden geçtiğini ve hemen bu adamı bulmaları emrini verir. Tarife göre Bektaşi babalarından ayyaş Hamza Babayı yaka paça huzura getirirler. Sultan : -Bre uğursuz, nabekar!... Bugün sabahleyin karşıma çıktın. Bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamadım. Bu ne uğursuzluktur.Vurun kellesini... Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. Son bir dileğini açıklamak için söz alır : -A devletlum siz beni gördünüz bir keklik vuramadınız. Ama insaf ediniz, benim de bugün ilk gördüğüm sizdiniz ve kellemi kaybediyorum.Söyleyin, uğursuzluk hangimizde!...

Baba Erenler bir gün camiye gitmiş, cemaate karışmış namaz kılıyor. Cemaat durumdan gayet memnun, sürekli Bektaşi'ye gaz vermekteler; -Bak birde camiye gitmez diyorlar, hey mubarek nede güzel namaz kılıyor. Bu kadar iltifat üzerine Bektaşi'nin koltukları kabarmış, -Daha bu neki?, sizde birde benim abdestli namazımı görseniz, demiş.

Baba erenler seyahatteyken bir imamın evine konuk olur. Akşam yemekler yenir, namaz vakti gelince imam, - "Baba Erenler yemeğimizi yedik, namazımızı da kılalım" der. Bektaşi kabul eder. İmamla beraber namazı kılarlar. Lakin namazdan sonra İmam Bektaşi'nin abdest almadığını, namazını abdessiz kıldığını fark etmiş. -Böyle olmaz baba erenler, kabul sayılmaz, birde abdestli kıl, demiş. Bektaşi ne yapsın, misafir olduğundan bir şey diyememiş, istemeyerek kalkıp abdestini almış, namazını tekrar kılmış. Namaz bitip ev sahibinin yanına oturunca ev sahibi gayet memnun; -Baba erenler, bak gördün mü, sence hangisi daha makbule geçti, diye sormuş. Bektaşi namaza zorlanmaktan sıkılmış bir vaziyette, -ilki daha makbuldü mirim, çünkü Allah rızası içindi, demiş.          

6 Mayıs 2010 Perşembe

Kaz göndersem yolarmısın?

Kaz gondersem yolar misin?

Cok soguk bir kis gunu padisah, tebdil-i kiyafet gezmeye karar vermis. Yanina basvezirini alip yola cikmis. Bir dere kenarinda calisan yasli
bir adam gormusler. Adam elindeki derileri suya sokup, doverek tabakliyormus. Padisah, ihtiyari selamlamis:

'Selamunaleykum ey pir'i fani...'

'Aleykumselam ey serdar'i cihan...'

Padisah sormus:
'Altilarda ne yaptin?'

'Altiya alti katmayinca, otuz ikiye yetmiyor...'

Padisah gene sormus:
'Geceleri kalkmadin mi?'

'Kalktik... Lakin, ellere yaradi...'

Padisah gulmus:
'Bir kaz gondersem yolar misin?'

'Hem de ciyaklatmadan. ..'

Padisahla bas vezir adamin yanindan ayrilip yola koyulmuslar. Padisah bas vezire donmus:

'Ne konustugumuzu anladin mi?'

'Hayir padisahim... '

Padisah sinirlenmis:

'Bu aksama kadar ne konustugumuzu anlamazsan kelleni alirim.'

Korkuya kapilan basvezir, padisahi saraya biraktiktan sonra telasla dere kenarina donmus. Bakmis adam hala orada calisiyor.

'Ne konustunuz siz padisahla?'

Adam, basveziri soyle bir suzmus:
'Kusura bakma. Bedava soyleyemem. Ver bir yuz altin soyleyeyim.'

Bas vezir, yuz altin vermis.

'Sen padisahi, serdar-i cihan, diye selamladin. Nereden anladin padisah oldugunu.'

'Ben dericiyim. Onun sirtindaki kurku padisahtan baskasi giyemezdi.'

Vezir kafasini kasimis.
'Peki, altilara alti katmayinca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?...'

Adam, bu soruya cevap vermek icin de bir yuz altin daha almis.

'Padisah, alti aylik yaz doneminde calismadin mi ki, kis gunu calisiyorsun, diye sordu. Ben de, yalnizca alti ay yaz degil, alti ay da kis calismazsak, yemek bulamiyoruz dedim. (32 ise agizdaki disten kinaye, bogaz)'

Vezir bir soru daha sormus...
'Geceleri kalkmadin mi ne demek?'

Adam bir yuz altin daha almis.
'Cocuklarin yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kiz. Evlendiler, baskasina yaradilar, dedim....'

Vezir gene kafasini sallamis.
'Bir de kaz gonderirsem dedi, o ne demek...'

Adam gulmus.
'Onu da sen bul...'

 

Kontesi kim becerdi?

Temel kitap yazmaya karar verir ve hemen Orhan Pamuk'a koşar.

'Üstadım, ben bir kitap yazmaya karar
verdim ama çok satsın istiyorum. Ne yapmalıyım' der.

Pamuk, 'Bak oğlum..' der, '..Türkiye'de tutan üç şey vardır. Birincisi seks, ikincisi asalet, sonuncusu da gizem. Sen
kitaba bunları içeren bir isim verirsen kitabın en az on bin satar'

Temel hemen başlamış kitabı yazmaya, üç ay sonra geri gelmiş. Orhan Pamuk kitabın adını sormuş...

Temel gururla yanıtlamış:

'Kontesi kim becerdi?'
Bunun üzerine Orhan Pamuk, 'Aferin!' demiş, '..çok güzel olmuş. Kontes ile asaleti, becermekle seksi vurgulamışsın. Kim sorusu da gizemle ilgili. Ama sana söylemeyi unuttuğum bir şey var:
Türkiye'de en çok tutan şey aslında dindir.
Bir de onu koyarsan, o zaman best-seller olursun.'
Temel, Orhan Pamuk'tan aldığı ilhamla kitapta değişikliğe gitmiş ve birkaç ay sonra kitabını yeni adıyla yayımlamış:

'Allah Allah! Kontesi kim becerdi?'

İyi satıcı nasıl olur....

Ateşli bir köy çocuğu şehrin en büyük marketinde işe başvurur. Dünyanın bu en büyük alışveriş merkezinde herşey ama herşey satılmaktadır.
- Patron sorar: Daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
- Evet köyümde bu işi yaptım. Patronun gözü cocuğu tutar:
- İyi, yarın başlıyorsun. Ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu karşısına alır;
- Evet, bugün kaç satış yaptın??
- Bir!
- Ne bir mi? Diğerleri 20
-30 satış yaptılar, Nasıl bir? Kaç dolar tuttu peki?
- 320.334 USD doları. Patron şaşırır ve sorar:
- Nasıl becerdin bunu?
- Adama başta küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir olta sattım. Adama nerede balık tutucağını sordum. Kıyıda diyince bir tekneye ihtiyacı olduğunu söyledim. Tekne bölümüne indikve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. Vosvosuyla bunu çekemeyeceğini söyleyince son model 4x4 bir jeep sattım. Patron kendinden geçer:
- Ne diyorsun, bütün bunları bir küçük olta almaya gelen adama mı sattın?
- Genç çocuk cevap verir: Yoo aslında karısı için bir tane orkid istemişti... Ben de ona şöyle dedim: "Haftasonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git..."

Diplomasi

Adamin biri Afrikada safariye cikarken yanina minik kopegini de almis. Minik kopek; bir gun ormanda dolasip, kelebekleri kovalar, cicekleri koklarken kayboldugunu farketmis. Ne yapacagini dusunurken bir de bakmis ki karsidan bir leopar geliyor ve belliki gunluk yiyecegini ariyor. 'Simdi basim dertte'diye dusunmus minik kopek.

Etrafina bakmis yerde kemik parcalarini gormus. Hemen arkasini leoparin geldigi yone donerek kemikleri yemeye baslamis, bu arada da arkadaki haraketi kestirmeye calisiyormus. Leopar tam saldiracakken minik kopek kendi kendine konusmus:

'Ne kadar lezzetli bir leoparmis. Acaba etrafta bundan bir tane daha varmidir ki?' diye sormus.
Bunu duyan leopar bir anda donmus kalmis ve en yakind aki agaca tirmanarak dallarin arasina saklanmis. 'Tam zamanimda kurtardim yoksa bu kopege yem olacaktim'
diye dusunmus leopar. Butun bunlar olup biterken bir baska agacin ustundeki bir maymun olanlari izliyormus. Bildiklerini kullanarak leopardan kurtulacagini dusunmus. Leoparin yanina giderek neler oldugunu anlatmis. Leopar kopegin yaptiklarina cok sinirlenmis ve maymuna 'Atla sirtima gidip sunu yakalayalim' demis.
Ancak minik kopek neler oldugunu ve leoparin sirtinda maymunla birlikte yaklastigini fark etmis.
'Simdi ne yapacagim' diye dusunurken kacmaya tesebbus etmemis. Bunun yerine arkasini leoparin geldigi yone donerek,kemikleri yemeye devam etmis.
Tam leopar saldiracakken yine kendi kendine konusmus;
'Bu aptal maymunda nerede kaldi ? Yarim saat once bir leopar daha getirsin diye gonderdim hala haber yok'.....
Kissadan Hisse:
Diplomasi, boyle bir sey iste...
yapabiliyorsan; hizli dusun, sakin ol, guclu gorun, dusmanini kendi silahi ile yen...